İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
Köşe Yazarı
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İbrahim ÇİÇEK
 

ÇERKEZ HASAN VAKASI (Hüseyin Avni Paşa’nın Çerkez Hasan Tarafından Öldürülmesi) (15 Haziran 1876)

Çerkez Hasan, serasker kapısına getirilip hemen o gece yarısı saat 06:00’da Süleymaniye kışlasında ilk ifadesi alındı. Çerkez Hasan’ın sorgusunu Mustantik İsmet Efendi yaptı. Sorgusu sırasında; Alay kumandanı kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet alay beyi Ömer Şevki, Beşinci alay ikinci tabur kumandanı Binbaşı Lütfi, aynı taburdan sol kolağası Esseyyid Abdulkadir Beyler müşahit olarak hazır bulundular. Her ne kadar resmi makamlar ve doktorlar Sultan Abdülaziz’in intihar ettiğini açıklasa da, kimse tarafından inandırıcı bulunmadı. Herkes olayın bir cinayet olduğu kanaatinde idi. Daha birkaç gün önce bir darbe yapılmıştı. Darbeciler bir anda ülkenin kaderine hâkim oldukları gibi, istedikleri kararı alacak ve istedikleri icraatı yapacak konumda idiler. Darbeyi yapanlar için V. Murat’ın hastalığı dolayısıyla Sultan Abdülaziz’in hayatta kalması tehlike oluşturuyordu. Kamuoyu, bir Padişahın gizemli ölümü üzerine adeta şok yaşamış, tüm kuşkular Serasker Hüseyin Avni Paşa üzerinde yoğunlaşmış, halk arasında Paşa’ya olan nefret iyice artmıştı. Kafkasya’da Rus zulmünden kaçarak İstanbul’a gelen Çerkezlerin Zevş kabilesi beylerinden Gazi İsmail Bey’in büyük kızı Nesteren (Nesrin), Pertevniyal Valide Sultan tarafından, Sultan Abdülaziz’le evlendirildi. İsmail Bey’in iki oğlundan Çerkez Hasan Bey, Bahriye Mektebi’nde başladığı tahsilini Harbiye Mektebi’nde tamamlayarak, olaydan dört sene evvel mülazım rütbesiyle mezun oldu. Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından “Yüzbaşı” rütbesiyle, merkezi Bağdat›ta olan altıncı orduya tayin edilmişse de himaye gördüğünden gitmedi. “Dar-ı Şuray-ı Askeri Yaverliği” göreviyle İstanbul’da kaldı ve daha sonra Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaverliğine tayin edildi. Çerkez Hasan Bey’in ablası Neşerek Kadın Efendi, Sultan Abdülaziz’in hanımı idi. Padişah tahttan indirildiği gün Dolmabahçe Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledilirken mücevher sakladığı şüphesiyle omzundaki şal, Binbaşı İzzet Bey tarafından çekilip alınarak hakarete uğradı. Kadın efendi, “soğuk algınlığı” sebebiyle ateşli hasta idi, omuzları açık bir şekilde Sultan Abdülaziz’le birlikte yağmur altında Boğaz’dan geçirildi ve hastalığı artı. Sultan Abdülaziz, önce kayıkla Dolmabahçe Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledildi, burada Padişah III. Selim’in boğdurulduğu odaya kondu, üç gün sonra da bu defa Topkapı Sarayı’ndan Beşiktaş’taki Feriye Sarayı’na nakledildi. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirildikten 4 gün sonra, hapis hayatı yaşadığı Feriye Sarayı’nda sakalını düzeltmek için istediği söylenen makasla bileklerini keserek intihar etmesi üzerine Neşerek Kadın Efendi geçirdiği şok, bakımsızlık ve hastalığı nedeniyle 11 Haziran 1876 tarihinde öldü. İki yaşındaki kızı Emine Sultan ve dört yaşındaki Şevket Efendi yetim kaldı. Sultan Abdülaziz›in kayınbiraderi kolağası Çerkez Hasan, sultanın hal›inde birinci derecede Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı sorumlu tutuyordu. Çerkez Hasan çok sevdiği Sultan ve ailesine hele de kız kardeşine yapılanları içine sindirememişti. Serasker Hüseyin Avni Paşa Çerkez Hasan’ı tanıdığı ve ondan bir zarar gelebileceğini düşündüğü için tedbiren Bağdat’a tayinini çıkardı. Birkaç gün sonra, Çerkez Hasan’ı çağırtarak bir an önce Bağdat’a gitmesini istedi. Çerkez Hasan Bağdat’a gitmek istemeyince halasının kocası, eski kaptan-ı deryalardan Ateş Mehmet Paşa’nın Cibali’deki konağından serasker kapısına çağırılarak, görev yeri olan Bağdat’a gitmediğinden dolayı tevkif edildi. Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa ile Askeri Şura Başkanı Redif Paşa’ya Bağdat’a gideceğine söz verip serbest bırakıldı.  Çerkez Hasan halasının konağında, yani Cibali’de kalıyordu. Bekârdı. Cibali’deki konağa dönen Çerkez Hasan iki Rövelver ile kamasını aldı ve (15 Haziran 1876) Hüseyin Avni Paşa’nın Limanı’ndaki Konağına gitti. Bulamadı. Paşanın, Bayezid Soğanağa’da Mithat Paşa’nın Konağında Meclisi Vükela (Bakanlar Kurulu) toplantısında olduğunu öğrendi.  Kabine toplantısında Karadağ ve Girit’te çıkan isyanlar ve Avrupa devletlerinin bu isyanlar karşısındaki tavrı değerlendirilecekti. Toplantıya, devlet nazırlarından eski Sadrazam Yusuf Kamil Paşa, Adliye Nazırı Safvet Paşa, Ticaret Nazırı Damat Mahmut Paşa, Maliye Nazırı Galip Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi davet edilmemişti Toplantıda; Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa, Maarif Nazırı Cevdet Paşa, Defter-i Hakanı Nazırı Yusuf Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Halet Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Şerif Hüseyin Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Hasan Rıza Paşa, Hariciye Nazırı Raşit Paşa, Tophane Müşiri Rıza Paşa, Sadaret müsteşarı Kabzımal zade Sait Efendi, Amedci Mahmut ve sadaret mektupçusu Memduh Beyler ile ev sahibi Şuray-i Devlet Reisi Mithat Paşa bulunuyordu. Çerkez Hasan konağı basmaya karar verdi. Gece saat 22:30’da konağa geldi. Üniformalı olması içeri girişini kolaylaştırdı. Görevlilere Paşa ile görüşeceğini söyledi. Toplantıda olduğu söylendi. Beklerim diyerek oradakileri ikna etti. Bunun üzerine sofaya çıkan Çerkez Hasan burada kimsenin bulunmamasından faydalanarak üçüncü kata çıktı ve paşaların toplanmış oldukları odaya daldı. Rövelverini ateşleyerek Hüseyin Avni Paşa’yla Raşit Paşa’yı vurdu. Bu sırada Kayserili Ahmet Paşa, Çerkez Hasan’ı arkasından kollarını kavuşturarak yakaladı. Sedaret mektupçusu Memduh Bey, Mithat ve Rıza Paşa, Larla, Şerif Hüseyin, Yusuf ve Cevdet Paşalar, Sadrazam Rüştü Paşa ve Amedci Mahmut Bey dışarıya kaçtı. Kayserili Ahmet Paşa kendisiyle boğuşan ve elini yüzünü kamayla doğrayan Çerkez Hasan’ı sofaya kadar sürdü, fakat gücü tükendi. Bütün gücüyle Çerkez Hasan’ı yere iterek sadrazamın saklandığı odaya kaçtı. O sırada Hüseyin Avni Paşa salondan dışarı çıkarak sofaya gelmiş ve yere düşmüştü. Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa’nın üzerine tekrar yürüdü, vücudunu kama ile delik deşik ettikten sonra toplantı odasına girerek ilk kurşunda ölen Raşit Paşa’nın boynunu kesti. Oradan paşaların saklandığı odaya saldıran Mithat Paşa’nın adamlarından Ahmet Ağa, ekmek bıçağı ile Çerkez Hasan’a arkadan saldırdı ve boynundan yaraladı. Çerkez Hasan, onu da gözünden vurdu. Sandalye ile avizeye vurarak, yanmakta olan mumlarla odanın perdelerini tutuşturdu. Alt kattaki uşaklar, bir yandan Hasan Paşa Karakolu’na haber verirken bir yandan da Çerkez Hasan’ı ateş altına aldılar. Bu sırada verilen haber üzerine Serasker kapısından nizameyi dördüncü Talia taburundan askerler geldi. odada bulunan paşalar bağırarak Çerkez Hasan’ın öldürülmesini istememeleri üzerine, odanın perdelerini tutuşturup yangın çıkarmağa çalışan Çerkez Hasan Bey’i askerler süngülerle bir kaç yerinden yaralayarak yakaladı. Zorla götürülürken merdivenin alt başında sadaret yaverlerinden bahriye sağ kolağası Şükrü Bey’in kılıcına davrandığını gördü. Çizmesi içine saklamış olduğu rovelveri de ona boşalttı. Şükrü bey boğazına isabet eden kurşunla öldü. Bir nefer de vuruldu. Çerkez Hasan, 5 kişiyi öldürüp, sekiz kişiyi yaraladıktan sonra zincire vuruldu ve Beyazıt’ta Bab-ı Seraskeri denen seraskerlik binasının (İstanbul Üniversitesi Merkez Binası) yanındaki Süleymaniye Kışlası’na götürüldü. Çerkez Hasan, serasker kapısına getirilip hemen o gece yarısı saat 06:00’da Süleymaniye kışlasında ilk ifadesi alındı. Çerkez Hasan’ın sorgusunu Mustantik İsmet Efendi yaptı. Sorgusu sırasında; Alay kumandanı kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet alay beyi Ömer Şevki, Beşinci alay ikinci tabur kumandanı Binbaşı Lütfi, aynı taburdan sol kolağası Esseyyid Abdulkadir Beyler müşahit olarak hazır bulundular. Çerkez Hasan›a orduda ne görev yaptığı soruldu. Cevaben olay olduğu zaman sağ kolağalığı rütbesiyle Yusuf İzzettin Efendi›nin yaveri olarak görev yaptığını Sultan Abdülaziz›in tahttan indirilmesiyle birlikte altıncı orduya (Bağdat) tayin edildiğini ve gitmek üzere iken bu olayı işlediğini söyledi.  Kendisine bu olayı ne zaman yapmayı planladığı sorulduğunda cevaben Sultan Abdülaziz hazretleri hal’ olduğu gün bu işi yapmayı düşündüğünü ve Kayserili Ahmet Paşa ile Hüseyin Avni Paşa’yı vurma niyetinde olduğunu söyledi. Kendisine paşalar sana ne kötülük yaptı denince, cevaben “nefsim için bu işi yapmadım. Ben Hüseyin Avni Paşa’yı türbedeyken vuracaktım” dedi Kendisine bu olayın kimin teşvikiyle yaptığı sorulduğunda bu işi kimsenin teşvikiyle yapmadığını millet haini oldukları için paşaları vurduğunu söyledi.  Kendisine bu olayı yapmadan önce kimseye söyleyip söylemediği soruldu. Kimseye emniyet etmediği için söylemediğini belirtti. Perşembe günü sabahtan akşama kadar nerde olup ne ile meşgul olduğu soruldu. Cevaben; “Hanemden çıkarak Bab-ı Seraskeriye’ye geldim beni kumandan paşanın yanına götürdüler ve memur olduğum altıncı orduya göndermek üzere karakol altına aldılar. Akşamüstü hassa müşiri Redif Paşa hazretleri beni çağırıp Bağdat’a niye gitmiyorsun dedi. Bende eğer yarın gitmez isem tard edin ne yaparsanız yapın dedim. Bunun üzerine kumandan paşayı temin eyle dedi. Tekrar kumandan paşanın yanına gidip, yarın gideceğim diyerek Cibali’de misafir bulunduğum eniştem merhum Ateş Mehmet Paşa’nın konağına gittim. Bugün Bab-ı Seraskeri’de hapsolduğumu konakta bulunan uşaklara yarın gideceğim eşyalarımı hazır edin dedim. Her ne kadar sayır vakitlerde geldiği yok ise de bu akşam saat yarımda Liva Tayyar Paşa, konağa geldi. Serasker paşa ile reis paşaya veda et dedi. Ben de uşaklara yatağımı yapın hazır dursun diyerek tembih ettim. On beş günden beri üzerimde bulunan iki adet altı patlar Rovelver ve bir adet Çerkez kaması üzerimde bulunduğu halde saat iki sıralarında konaktan çıkıp Cibali iskelesinden kayığa binerek Serasker Hüseyin Avni Paşa yalısına gittim. Paşa burada mı diyerek ağalarına sordum. Mithat Paşa’nın konağına gitti dediler. Yine geldiğim kayıkla Sirkeci iskelesine çıkarak yolda kendi kendime bu işi şöyle yapayım böyle yapayım diyerek doğruca Mithat Paşa’nın konağına gittim. Ağaların odasında biraz oturarak ağalardan birisine serasker paşa burada mı diye sordum, buradalar dediler ve ağalardan birisine Tayyar Paşa gönderdi seraskeri göreceğim dedim. Ağalardan birisi aşağıya gelmekte iken ben yukarı çıktım. Vükelanın olduğu odaya girip bir elimde kama diğer elimde Rovelver olduğu halde davranmayın dediğimde cümlesi ayağa kalktı. Hüseyin Avni Paşa gözüme ilişti. Hemen yedimdeki Rovelver’i ateş ettim. Hüseyin Avni Paşa’yı vurdum ve evvelce zannıma göre hariciye nazırı Raşit Paşa’yı vurduğum gibi hatırıma geliyor. Sonra Hüseyin Avni Paşa’yı vurdum ve kamayı Hüseyin Avni Paşa’nın bir kaç yerine soktum ve tekrar Reşit Paşa’nın boynunu kama ile kestim ve bunların ikisinin de öldüğünü anladım. O sırada Sadrazam Paşa, Mithat Paşa ve Kayserili Ahmet Paşa’nın girdiği odanın kapısını açmak üzere çalışırken ağalardan birisi başıma kama mıdır nedir bilmem bir şey ile vurdu. Onun üzerine Rovelver’i ağaya sıkıp onu telef ettim. Bu sırada zaptiyeler bana tabanca boşalttılar. Mukabele için tekrar bir kaç el silah attım ise de bir kimseye rast gelip gelmediğini bilmem, yaver Şükrü Bey’e bir kurşun isabet ettiyse de hariçten bana atılan kurşunlardan olmalı. Onun üzerine asker geldi. Silahlarımı teslim ettim. Velhasıl ben Hüseyin Avni Paşa, Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı ve ağayı vurup telef ettim. Üç kişiden başka kimseyi vurmadım. Sonra beni tutup bu halde buraya getirdiler” dedi. Kendisine Ateş Mehmet Paşa’nın konağında kimler olduğu soruldu cevaben Hacı Mehmet Bey ile Harun Beyler vardı dedi. Tayyar Paşa’nın konağa geldiğinde kendisine, “orduya gidecek olman Reis Paşa’dan değil büyüktendir, yani Seraskerdendir” dediğini söyledi. Tayyar Paşa bu iş için sana talimat verdimi diye soruldu. Çerkez Hasan cevaben kendisine iftira edemem. Bana sadece orduya gideceğin büyüğün yüzündendir dedi. Tayyar Paşa bana talimat vermedi dedi. Kendisine biraderi Osman Bey ile bu iş hakkında konuşup konuşmadığı soruldu. Bu konuda biraderiyle hiçbir şey konuşmadığını söyledi Bu sırada Çerkez Hasan’ın başında bulunan yaralardan ziyadesiyle kan aktığı anlaşılınca Mustantik İsmet Bey saat sekiz sıralarında ifadeye ara verdi. Verdiği ifade kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet Alay Beyi Ömer Şevki, Esseyyid Lütfi ve Kolağası Esseyyid Abdulkadir tarafından imza altına alındı Yarasına bakmak için gelen cerrahı: “Beni ya asacaklar yahut kurşuna dizeceklerdir. Artık nafile yere yaralarıma baktırmak abestir.” diyerek geri gönderdi. Çerkez Hasan, ertesi cuma günü saat 10:30’da ikinci defa tekrar sorguya alındı. İkinci defaki sorgusunda Kaymakam Tevfik Bey dışındakiler hazır bulundu. Kendisine daha önceki ifadesinde Sultan Abdülaziz’in vefat günü türbede Hüseyin Avni Paşa’yı vuracağını söylediği hatırlatıldı. “O sırada orduya gideceğin tebliğ edilmemişti” Bu olayı neden işlediği sorulunca cevaben orduya gönderilmeden dolayı değil Sultan Abdülaziz’in ölümünden dolayı Hüseyin Avni Paşa’yı sorumlu tuttuğu için o günü türbede vuracağını söyledi. Ancak fenalık olmaması için bundan vazgeçtiğini söyledi. Çerkez Hasan, olayı kimsenin teşviki olmadan sadece kendisi tarafından düşünülüp icra edildiğini tekrar tekrar söyledi. Ayrıca Hariciye Nazırı Reşit Paşa›yı vurma niyetinde olmadığını ancak bazı kötü sözler söylediğini işittiği için onu vurduğunu söyledi. Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa›yı da vurmaya niyet ettiğini ancak onu öldüremediğini söyledi. Sorulması üzerine Rovelverlerin beylik değil kama ile birlikte kendi malı olduğunu söyledi.  Kendisine paşaları şehit ettikten sonra diğer oda kapısını niçin kırmak istediği soruldu. Cevaben; “Ben evvelce vükelanın bulunduğu odaya girdim. Oda kapısının sağ tarafında ve onun üst tarafında Amedci Mahmut Bey ve daha üst tarafında Bahriye Nazırı ve Sadrazam efendimiz ve Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı oturmakta idiler. Davranmayın dediğimde cümlesi birden ayağa kalktı ve beni yakaladılar. Yani Bahriye Nazırı ve diğerleri beni tuttular ancak silahıma davranıp bu işi yaptım. O sırada Sadrazam efendimiz ile Bahriye Nazırı küçük bir odaya kaçtılar. Bahriye Nazırını vurmak için kapıya dayandım kapının arkasında Sadrazam efendimiz ile saireleri durduğu için odaya giremedim” dedi.  Kendisine silah atıldığı anda odaya aşağıdan yani ağalardan kimse gelip gelmediği soruldu. Cevaben; “Hiç kimse gelmedi. Yukarıya gelenler dahi kaçtılar. Hayli müddet sonra zaptiyeler geldi. İşte ibret olmak üzere bundan sonra vükela dairesinde böyle bir akd-i meclis olduğunda gayet mutabassirane hareket bulunmalı. Çünkü ansızın iki Hırvat gelir bir fenalık etmesi muhtemeldir” dedi. Kendisine böyle bir işe cüret edecek Hırvat var mıdır diye sorulunca bilemediğini ancak padişahın ve vükelanın daima ihtiyatlı davranmaları gerektiğini söyledi İfadenin sonunda söylediği sözlerin doğru olduğunu, aklının başında olduğunu, iyice düşünüp söylediğini bu olayda hiç kimse tarafından teşvik edilmediğini ve böyle bir olay yapacağını hiç kimsenin bilmediğini söyledi. Çerkez Hasan, sorgusundan sonra Fırka Divan-ı Harbin’de Reis Süvari Kaymakamı Cemil, azadan Yüzbaşı Adil, Mustantik İsmail ve İsmet Efendilerle kâtip Şefik Efendi tarafından muhakemesi yapıldı.  Sorgu sırasındaki ifadesini tekrarladı; “Avni ve Ahmet Paşa’ları vurmaya kesin kararlı idim. Fırsat bulursam Mithat Paşa’yı da vuracaktım. Başka kimseyi vurmayı düşünmüyordum. Sultan Abdülaziz, hal’ edilir edilmez bunu tasarladım. Sultan Abdülaziz’in yeniden tahta çıkması lazımdı ama hakan öldü. Bunu haber alır almaz, söylediğim paşaları Sultan Aziz’in cenaze merasiminde, Sultan Mahmut türbesi’nde vurmaya karar verdim. Fakat böyle mukaddes bir merasimde kan dökmenin yakışık almayacağını düşündüm, vazgeçtim. Fırsat kollamaya başladım. O günden beri fırsat arıyordum. Öyle bir şey yapmalıydım ki, ibretolsun, bundan sonra kimse padişah hal’ etmek falan gibi şeylere cesaret edemesin! Aynı zamanda, devlet büyüklerinin kafi derecede muhafaza edilmediklerini de fiilen ispat ettim. Gerek Zat-ı Şahane (V. Murat), gerek nazırlar, sanırım bundan sonra mahiyetlerinde bulunanlara ve muhafaza edilmelerine ziyadesiyle dikkat edeceklerdir. Sorgum bitince telef edileceğimi biliyorum…” dedi.  Sultan Abdülaziz’in hal’inden ve Hüseyin Avni Paşa’ya olan kininden dolayı bu olayı yaptığını, kimsenin dahli olmadığını söyledi. 16 Haziran 1876 tarihinde Divan-ı Harp’de askerlikten tard edilerek idamına karar verildi. Askerlikten ihraç edilmeyerek idam hükmü verilse kurşuna dizilecekti. Fakat kumandanı öldürdüğünden askere aykırı bir iş yaptığı için askerlikten tard edilmesi kararlaştırıldı. Hüküm bir gün sonra 17 Haziran Cumartesi günü, güne yeni başlarken henüz sabah karanlığında alelacele Beyazıt Meydanı’nda, büyük giriş kapısının sağ tarafındaki dut ağacına asılarak yerine getirildi. Cesedi iki gün halka gösterildikten sonra, kaldırılıp Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü.  Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi Süleymaniye Camii Haziresi’ne, Ali Paşa’nın mezarının ayakucuna defnedildi. Hüseyin Avni Paşa’nın ölümü halk arasında sevinçle karşılandı. Çerkez Hasan’a ise o nispette acı duyuldu. Halk arasındaki rivayete göre Çerkez Hasan Bey, yaralarından fazla kan gelmesinden dolayı geceleyin ölmüştü. Hüseyin Avni Paşa’nın katli üzerine seraskerliğe Bulgaristan meselesi için Edirne’de bulunan serdar-ı ekrem Abdülkerim Nadir Paşa tayin edildi. Sultan II. Abdülhamit bu hadiseden, biri beş yıl ve diğeri on beş yıl sonra Çerkez Hasan Vakası hakkında tahkikat yaptırdı. Sultan II. Abdülhamit’in iradesi üzerine Çerkez Hasan vakasında konakta bulunan Mithat Paşa’nın uşaklarından Arabkirli Mehmet’in ifadesi 8 Haziran 1892 tarihinde alındı. Arabkirli Mehmet ifadesinde; “Çerkez Hasan Bey, gece saat iki buçuk üç sıralarında sürücü beygiriyle gelmiş. Doğruca ikinci katta bulunan tütüncü başının odasında oturmuş ve orada bulunan ağalar Hasan Bey’e hayrola deyip sual etmişler. O da yarın Bağdat’a gidiyorum. Serasker Kaymakam Redif Paşa beni çağırtmış gittim. Kendisini gördüm ve harcırahımı verdikten sonra Serasker paşa seni gitmeden görmek istiyor demesiyle yalıya gittim. Hüseyin Avni Paşa’nın burada mecliste olduğunu haber aldım geldim göreceğim. Sonra Serasker paşanın ağası Reşit Ağa şimdi meclis var içeri girme. Abdeste filan çıktığı vakit söylerim demiş. Hasan Bey de sofada dolaşıyormuş sonra nasılsa bir aralık üst kata çıkmış mütercimin ağası Salim Ağa meclis odası kapısının önünde kanepede uyuya kalmış ve Mithat Paşa’nın ağası Yusuf Ağa da karlığa su doldurmak için kilere gitmiş olduğunu kapıyı açmış içeriye girmiş. Onun üzerine tabanca sesleri işittik. Hatta ondan evvel Çerkez Hasan Bey üst kat salonuna çıkmış ve usul ile meclis odası kapısını aralık edip bakmakta iken mütercimin ağası aman çekil görürler de sonra bize tekdir gelir demiş ve kapıyı kapatmış imiş. Ondan sonra Hasan Bey arz ettiğim gibi içeri girmiş ve yukarıda silah sesleri işitilince herkes birbirine karıştı. Ben alt katta kahve ocağında idim. Oradan ikinci kata çıktım. Baktım ki üçüncü katın merdivenine yaverler, ağalar, çavuşlar toplanmışlar yukarıya çıkamıyorlar, bağırıyorlar ve kimisi yukarı çıkmayın vurur diyorlar idi. Yaverlerin bellerinde kılıçlar var idi. Ama yukarı çıkamıyorlardı. Çavuşların var mı idi yok mu idi bilmiyorum. O sırada Mithat Paşa’nın ağası Ahmet Ağa yukarıya gidip Çerkez Hasan Bey’i arkadan kucaklamış fakat Hasan Bey rovelver ile bir gözünden vurup öldürmüş ve orada o gece işittiğime göre evvela Hüseyin Avni Paşa’yı davranma serasker diyerek göğsünden vurmuş. Hüseyin Avni Paşa sürünerek dışarı salona çıkmış. Hasan Bey üzerine hücum edip kama ile birçok yerinden vurmuş sonra da odaya girip sandalyede şaşırıp kalmış olan Hariciye Nazırı Reşit Paşa’yı sol memesinden kurşun ile vurup öldürmüş. O sırada Kayserili Ahmet Paşa, Hasan Bey’i tutmak istemiş onu da kama ile kulağından vurmak üzere savuşmuş. Bunun üzerine Hasan Bey odadaki avizeyi sandalye ile vurup kırarak yanmakta olan mumlar düşüp pencereleri tutuşturmuş ve Mithat Paşa ve mütercim ve sair mevcut paşalar yandaki odaya girip kapının arkasına kanepe ve sandalyeler tıkamışlar. Hasan Bey kapıyı kama ile delmeye çalışmış. İçerde mütercim yapma evladım, ihtiyarlığımıza hürmet et demiş. O da korkma sen milletin babasısın sana bir şey yapmam demiş. O esnada serasker kapısından bir yüzbaşı kumandasında bir bölük askerle gelip kapıdan girince mevcut olan bahçe içinde yüzbaşının emriyle birden ateş ettiler ve kurşunlar da kargir kısma isabet ettiği gibi ahşap kısma da isabet edip bazı tavanlara girmiş. Askerin bu ateşinden herkes korktu. Ben de ol vakit kahve ocağında peykenin altında saklandım. Askerin ateş etmesine müteakip taburun binbaşısı yetişip yüzbaşıya anlamadan ateş emrini nasıl veriyorsun dedi ve askeri tertip ile içeri aldı. Ve yirmi nefere kadar süngü taktırdı ve yukarı çıktı. Hasan Bey askeri görünce ben askere silah atmam diyerek elindeki rovelveri verip teslim olmuş. Paşalar da odadan aman Hasan Bey’i vurmayın sağ tutun diye bağırdıklarını işittim. Hasan Bey süngü ile yaralanmıştı fakat teslim olmazdan evvel mi sonra mı bilmiyorum. Ancak Hasan Bey asker elinde silah olmadığı halde aşağı indirilirken Bahriyeli Yaver Şükrü Bey kılıçla üzerine mi varmış yahut fena bir söz mü söylemiş Hasan Bey çizmesinin koncunda saklamış olduğu rovelveri çıkarıp vurmuş ve Şükrü Bey aşağı yuvarlanıp vefat etti. Ondan sonra Hasan Bey’i orta katın meydanın götürdüler. O sırada ben baktım. Hasan Bey de dışarıdan yara eseri görülmüyordu. Fakat bir eli üzerinde dayanmış ıstırap halinde duruyordu. Hasan Bey tutulduktan sonra o vakit zaptiye nazırı olup hanesi Laleli’de bulunan Sabri Paşa geldi ve Mithat Paşa ve sair paşalar da Hasan Bey’in etrafında bulundukları halde zaptiye nazırı şifahen seni kim teşvik etti bunu niçin yaptın diye sordu. Hasan Bey de o benim bileceğim iş dedi. Sonra Hasan Bey’i alıp serasker kapısına götürdüler. Ve cenazeleri de kaldırıp serasker kapısına götürdüler. Konakta yıkamadılar nerede yıkandıklarını bilmiyorum. Mithat Paşa’nın tütüncü başısı Elmas Ağa yukarıda silah patırtısı olup herkes merdivene toplandığı esnada bahçeye çıkıp üç dört rovelver attı. Ben de kahve ocağının penceresinden gördüm. Ne yapıyorsun dedikleri vakit işitsinler de gelsinler diye attım dediğini işittim. Fakat asıl maksadı neydi bilmem.” dedi. İfade sırasında kendisine Serasker Kaymakamı Redif Paşa’nın o gece konağa gelip gelmediği soruldu. Konağa gelmediğini söyledi. Damat Mahmut Paşa’nın orada olup olmadığı sorulduğunda hatırlamadığını söyledi. Gerek Çerkez Hasan’ın ve gerekse Arapkirli Mehmet’in sorgusunda sorulan suallerden anlaşılıyor ki bu hususta Tayyar Paşa’nın zan altında olduğu gibi Redif ve Damat Mahmut Paşalardan da şüphe edilmiştir. Yusuf İzzettin Efendi’nin de ismi söylenmiş ise de hakikat bilinememiştir. Hadise ister planlı isterse bizzat Çerkez Hasan’ın kendi hareketi de olsa Hüseyin Avni Paşa’nın ölümü herkesi memnun etmiştir. Olay gününü orada bulunan Mahmut Celalettin Paşa, aşağıda ki gibi anlatmaktadır;  “-Davranmayın!..” narasıyla toplantıda hazır olanları  tehdit ve bir elinde kama, diğer elinde tabanca bulunduğundan, onları göstererek hemen odanın en başında oturmakta olan Hüseyin Avni Paşa’nın göğsüne bir kurşun attı. Hüseyin Avni Paşa ellerini yukarı doğru kaldırarak harekete başlayınca tabanca kurşunları birbirini takip ederek patlamaya başladı. Bu arada açık bulunan oda kapısına doğru da kurşun atıyordu. Toplantıda bulunanlar neye uğradıklarını bilemediklerinden ve o günlerde Abdülaziz Han’ın yakınlarının tüm paşaları yakalayıp idam etme kasdının da tahmin edilmesinden dolayı, bu kişinin tek başına bu baskına cüret edemeyeceğini düşünerek, bunun arkasında kalabalık yardımcıları bulunduğu zannıyla toplantıda bulunanların çoğu sofaya açılan ve yan odalara giden kapılardan kaçmak için hücum ettiler. Ben de yanımda bulunan Mithat Paşa’nın can havli ile sofa tarafından, canını kurtarmak için koştuğunu görüp o tarafa kaçtım. Merdiven başına vardığımda Mithat Paşa’yı yere düşmüş ve dehşet içinde kalmış olarak gördüm. Can havliyle aşağıdan hücum eden görevlilerin ayakları altında kalmamak telaşıyla tarifi imkânsız bir panik içinde alt kata koştum kurtuldum. Ama toplantı odasında tabanca sesleri devam ediyordu. Yanan barut ışıkları şimşek gibi etrafa yayılmakta olduğundan, neler olduğunu, vekillerden kimlerin öldüğünü, kimlerin kaldığını o anda bilmek imkânsızdı. Kaçıp kurtulanların her biri, sıranın kendilerine gelmekte olduğu endişesiyle dehşet içinde bekleşiyorlardı. O esnada sokak kapısından, mahalle halkından ve silah sesleriyle koşup gelen zaptiye neferlerinden oluşan bir kalabalık ortaya çıktı. Daha sonra Seraskerlik binasından birkaç bölük asker çağırılmıştı. Böylece konağın avlusu savaş meydanına döndü. Askeri güçler içeriye girip, merdivenleri yukarı çıkmaya başladılar. Toplantıyı basan adamın üzerine yürümeye başladılar. O ise Hüseyin Avni Paşa’yı göğsünden vurmuş, Paşa can havliyle sofaya kadar gelmiş ve orada düşmüş idi. O kişi Hüseyin Avni Paşa’nın bu hareketini görünce üzerine doğru gelirken Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa üzerine atlamış, arkasından ellerini tutmak istemiş ve tabancasını elinden almaya teşebbüs etmişti. Kamasını sıyıran baskıncı, Ahmet Paşa’nın elini yüzünü ve kollarını yaralamış olduğundan can havliyle kendini toplantı odasının yanındaki küçük odada gizlenmeye çalışan Sadrazam ve üyelerden Halet Paşaların yanlarına gidip kapıyı kapatmıştı. Bunun üzerine baskıncı sofaya çıkıp, Hüseyin Avni Paşa’yı kanlar içinde yatmış bulunca, bu hala yaşıyor diye üzerine çöküp kama ile vücudunu parça parça etmişti. Bundan sonra geri odaya girerek korkudan bayılmış olan Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı da, bana engel olur endişesiyle boynundan tabanca ve kama ile öldürüp vekillerin bir kısmının gizlendiği odaya yönelmişti. Bu sırada Mithat Paşa’nın efradından olan Ahmet Ağa adında bir kişi ekmek bıçağı ile ensesinden vurmuş ve vurmaya devam ederken baskıncı onu da tabancasıyla öldürmüştü. Ortalığı karıştırmak için avizede yanmakta olan mumları söndürmüş, odanın perdelerini tutuşturmuştu. Bir yandan da kapalı olan oda kapılarına yüklenerek, bağırarak saklanmış olan nazırları ismen çağırmaya ve kapıları açmalarını istemeye başlamıştı. Bunu duyan Sadrazam alçak ve babacan bir sesle: -Oğlum kapıyı açamam! Sen hiddetlenmişsin! Bana bir şey yapmayacağını biliyorum da, hiddet arasında belki bir fenalık olur diye çekiniyorum. Diyerek onu caydırmaya çalışırken, bir taraftan da arkadaşları ile kapıların arkasına dayanmaya çalışıyor imiş. Her ne ise asker yetişip baskıncıyı süngüleri ile etkisiz hale getirip yakaladılar ve aşağı indirmeye başladıklarında, kolağası Şükrü Bey’i ve bir askeri de öldürdü. Böylece 5 kişiyi öldürüp üç kişiyi de yaralamış oluyordu. Kendisi Babı Seraskeri hapishanesine götürüldü.” Olayın cereyan şekli tarihçiler tarafından değişik şekillerde anlatılmış. Olay yerinde (toplantıda) bulunanlardan birisi de zamanın ünlü tarihçilerinden Ahmet Cevdet Paşa’dır. Ahmet Cevdet Paşa, Maarif Nazırı sıfatıyla toplantıya iştirak etmişti. Olayı en doğru şekilde öğrenmek isteyen Padişah Sultan II. Abdülhamit, yazılı şekilde Ahmet Cevdet Paşa’dan olayın cereyan şeklini anlatmasını istemiş. Ahmet Cevdet Paşa “Arize” başlığı ile olayı Padişaha aşağıdaki gibi sunmuştur. “Hüseyin Avni Paşa’nın Mithat Paşa konağında katledildiği gece kulları da orada bulunmaktaydım. Olayın ayrıntıları ile anlatılması emrini almam üzerine tanık olduğum olaylar aşağıda anlatılmıştır O vakit devletin idaresi üç kişinin yani Rüştü, Mithat ve Avni Paşa’ların elinde idi. Hükümet ise ortak kabul etmediğinden her biri diğerini defedip tek başına hükümet etmek sevdasında bulunmaları esasen normaldi. Asker, Avni Paşa’nın elindeydi. Kaptan-ı Derya Kayseri’li Ahmet Paşa’da onun gölgesi hükmündeydi ve deniz kuvvetleri onun elindeydi. Binaenaleyh Rüştü ve Mithat Paşa’ları aradan çıkarıp kendisi diktatör olmak sevdasında bulunduğu anlatılır. Zaten kötü huylu, korkunç bir insandı. Mithat Paşa ise genç, Türkler arasında sayılan birkaç şahsın liderleri mevkiindeydi. İngiltere sefareti Mithat Paşa’ya ziyadesiyle sahip çıkıyordu… Oturduğumuz sofanın sağ tarafında Avni ve Kaptan Paşa’lar oturuyorlardı. Sofanın alt tarafında bir odaya açılan bir kapı vardı. O kapının sağ tarafındaki sandalyede ben oturuyordum. Alt tarafımda Rıza Paşa, onun alt tarafında Mithat Paşa oturuyordu. Karşımızda Raşit Paşa, Şerif Hüseyin Paşa ile Maliye Nazırı Yusuf Paşa oturmuşlardı. Halet Paşa iki taraf arasında gidip gelmekteydi. O sırada merdivenlerden kaputu sırtında  bir subay çıkıp üzerimize geldi ve yaklaştığı sırada ‘davranma Serasker Paşa’ diye hızla yürüdü. Raşit Paşa’nın hizasına gelir gelmez elindeki rovelver tabancasını Avni Paşa’nın sinesine ateşledi. Mithat Paşa ile Rıza Paşa hemen harem kapısına kaçıp, sıvıştılar. Şerif Hüseyin Paşa ile Yusuf Paşa ise yan odaya kaçtılar. Ben de arkalarından aynı odaya girdim. O sırada selamlık merdiveninden sofaya doğru bir kalabalık çıkmakta ve avludan tabanca sesleri işitilmekteydi. İsyancı bir grubun meclisi bastığı aklıma geldi. Odanın diğer kapısından çıkmak istedim. Meğer sofanın kiler merdiveninin başına varmışım. Hademeden bir grup, silahlı olduğu halde kapıyı tutmuşlardı. İçlerinden birini tanıdım. Onun yardımıyla aşağı indiğimde kendi uşağıma rastladım. O da bir bıçak bularak müdafaa durumuna geçmişti. Yukarıda tabancalar sıkılıyor ancak ne olduğunu bilemiyorduk. Çerkes Hasan’ın yalnızca ferdi olarak konağı bastığı kimsenin aklına gelmiyordu. Uşak ve fener getiren arabacı ile avluya çıktık. Bu arada Koska’daki askeri bir müfreze gelip konağa girdi. Bende geri dönüp durumu öğrendim. Mithat Paşa ve Yusuf Paşa ile ben kulları selamlık dairesine kaçtığımızda Avni Paşa ağır yaralanmış olduğu halde revolverini çıkarmaya çalışırken Çerkes Hasan üzerine doğru yürüyünce Kaptan-ı Derya Kayseri’li Ahmet Paşa arkadan yanaşıp kollarını kavrayarak tutmuş, Rüştü Paşa hemen yerinden kalkıp arkadan kaçarak Raşit Paşa’nın yanındaki odaya girmiş. Halet Paşa ile aynı odada birleşmişler. Çerkes Hasan ise kendisini tutmakta olan Ahmet Paşa’nın önce kulaklarını yırtmış, arkasından kendisini kavrayan parmaklarını Çerkes kamasıyla doğrayarak silkinip kurtulmuş, avını kaçırmış avcı gibi tekrar Avni Paşa’yı büyük salonda yakalayarak, sıktığı bir iki kurşunla yetinmeyip, kamasıyla karnını yarmış ve birçok yerini pare pare eylemiş. Sonra sofaya geri dönmüş sandalyede oturan Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı görünce başına bir kurşun sıkmış, Paşanın hiç kımıldamadan oturduğuna bakılırsa daha evvel korkusundan can verdiği anlaşılmıştır. Çerkes Hasan, sonra Rüştü Paşa’nın bulunduğu odanın kapısına yüklenmişse de açamamış, odanın diğer kapısına hücum etmişse de o kapıyı da Halet Paşa muhafaza etmiştir. Çerkes Hasan, Rüştü Paşa’ya ‘sen milletin babasısın, Rıza Paşa da velinimetimdir. Size bir şey yapmayacağım. Kayserili’yi verin’ demiş. Rüştü Paşa da ‘evladım şimdi çok hiddetlisin savuş git’ demişse de Çerkes Hasan bu defa kapılara kurşun sıkmaya başlamıştır. Mithat Paşa’nın Ahmet Ağa ismindeki uşağı arkadan sokularak Çerkesi ensesinden yaralamış, O da geri dönerek uşağa tabanca sıkıp öldürmüştür. O arada müdahale eden bir subayı da çizmesinden çıkardığı tabanca ile vurup öldürmüştür. Bu kısımları ben görmedim. Bunlar duyduğum şeylerdir. Olaydan sonra Rıza Paşa’nın saraylı Çerkes hanımının ‘Çerkes Hasan elleri nur olsun ne iyi etmiş’ dediğini işittim.” Sultan II. Abdülhamit, saltanatının ilk günlerinde bu dut ağacını kökünden kesti.  Olayı izleyen yıllarda Sultan II. Abdülhamit, amcası Sultan Abdülaziz’in, aralarında Hüseyin Avni Paşa’nın da bulunduğu erkân-ı hâl (tahttan indirenler) denen kişiler tarafından öldürüldüğü savını ileri sürünce, Çerkez Hasan bir kahraman sayıldı ve Edirnekapı’daki mezarı şehit anıtı olarak yaptırıldı. Edirnekapı’ya defnedilen Çerkez Hasan’ın mezar taşını bir rivayete göre Pertevniyâl Sultan, bir rivayete göre de Sultan II. Abdülhamit yaptırdı. Etrafı demir parmaklıkla çevrili mezarının büyük taşında; “Ümerâ ve guzât-ı çerâkisedenİsmâil Bey’in oğlu olup, harb okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesinde iken genç yaşında velînîmeti uğrunda fedâ-yıcân eden Çerkes Hasan Bey’in kabridir” yazısı yer almaktadır. Çerkez Hasan, halk arasında kahraman olarak kabul edilmiş, hakkında mersiyeler yazılmış ve türküler yakılmıştı. Eşref Paşa tarafından yazılan mersiyenin bir beyti şöyledir; “Rabb-i izzet cennet etsin kabrini Çerkes Hasan  Kamet-i Avni’ye ol esnada biçmişti kefen”  Hüseyin Avni Paşa’nın öldürülmesi ile ilgili olarak çeşitli fikirler ileriye sürülmüş. Mithat Paşa’nın kabineye hâkim olmak ve Kanun-i Esasi için onay almak yolunda kendisini engelleyecek tek güçlü kişiyi ortadan kaldırmak üzere bu olayı hazırladığına inananlar olduğu gibi, Çerkez Hasan’ın Sultan Abdülaziz’e yakınlığından dolayı intikam almak duygusuyla bu cinayetin işlendiğine hükmedenler de vardı. Tarihçi İsmail Hami Danişmend, cinayetlerin sebebi ni şöyle tarif eder; “Sultan Aziz’in haremi ve Hasan Bey’in ablası olan Neş’erek Kadın Efendi, padişah ve halifenin tahttan indirilmesinden sonra Feriye Sarayı’na götürülmüştür. Bu esnada eski padişaha ve ailesine hırs ve kin besleyen bir görevli; hanım sultanın üzerinde ve başındaki şalı kaba ve terbiye dışı bir şekilde çekip almış ve kendisini oradaki askerler ve diğer erkekler önünde bir İslam halifesinin haremine asla yakışmayacak şekilde o zamanın anlayışına göre çıplak bırakmıştır. Neş’erek Hanım Sultan, dört gün sonra vefat etmiştir. Soydan gelen ahlaki anlayışa göre Çerkez Hasan Bey’in saltanata, eniştesine ve ablasına yapılan bu hareket ve hakaretleri affetmesi o zamanın ölçüleri içinde elbette imkânsızdı.” Haluk Y. Şehsuvaroğlu, yazdığı “Sultan Aziz” adlı eser de Çerkez Hasan Vakasının arka planına pek gitmez. Yalnızca vak’ayı bir tayin meselesine bağlar. İngiliz sefiri Sir Henry Eliot şu değerlendirmede bulunur: “Abdülaziz’i hal’ hususunda fevkalade önemli bir hizmette bulunduysa da kalbe meşrutiyet’i sevenlerden değildi. Seraskerlik makamında sergilediği davranışlar göz önüne alınırsa Meclis-i Mebusan’ın kurulmasını kabule niyeti yoktu. Kısa süre içinde Mithat Paşa ile arasında farklı görüşler ortaya çıkacağı açık olduğundan, ölümü ekser kimseler tarafından isabet sayılmıştı.” İbrahim Alaettin Gövsa, Hüseyin Avni Paşa ile ilgili şu satırları yazmaktadır: “Hüseyin Avni Paşa doğru mizaçlı, memleketini seven cesur bir askerdi. Zamanında çok nüfuz ve ehemmiyet kazanmıştı. Abdülaziz’in istibdadile, sefahetile memlekete bela kesildiğini takdir etmiş ve onu tahtından indirmek suretiyle hayatını tehlikeye koymuştur.” KAYNAKLAR: 1 - Yılmaz Öztuna, “Bir Darbenin Anatomisi” Ötüken Yayınları, 2013 2 – Samih Nafiz Tansu, “İki Devrin Perde Arkası – Hüsamettin Ertürk (Teşkilatı Mahsusa Başkanı”, Ararat Yayınevi, 1969 3 - Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Siyasal Cinayetler” Altın Kitapları, 1993 4 - İ. H. Uzunçarşılı, Yılmaz Öztuna, “Bir Darbenin Anatomisi; Çerkez Hasan Vak’âsı” Yedikıta Sayı 38 ve 45 5 - Kafkas Dernekleri Federasyonu (Kaffed), “Ahmet Cevdet Paşa’nın Kaleminden Çerkes Hasan Vak’ası” Nart Dergisi 85. Sayı, 2013 6 - Meltem Valandova, “Hüseyin Avni Paşa” Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ankara-2007 7 - Akif Edip, “Sultan Aziz’in Katillerinin Defterini Düren Zabit Çerkez Hasan” 2011 8 - Ömer Faruk Yılmaz, “Bir Şehid Sultan Abdülaziz Han”, Çamlıca Yayınları, 2013 9 - Süleyman Kani İrtem, “Sultan Abdülaziz ve Bir Seraskerin İhtilali” Temel Yayınları, 2004 10 - Süleyman Kani İrtem, “Sultan Murat ve Ali Suavi Olayı” Temel Yayınları, 2003 11 - İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Çerkez Hasan Vak’âsı”, Belleten, C. IX F. 9
Ekleme Tarihi: 04 Eylül 2025 -Perşembe

ÇERKEZ HASAN VAKASI (Hüseyin Avni Paşa’nın Çerkez Hasan Tarafından Öldürülmesi) (15 Haziran 1876)

Çerkez Hasan, serasker kapısına getirilip hemen o gece yarısı saat 06:00’da Süleymaniye kışlasında ilk ifadesi alındı. Çerkez Hasan’ın sorgusunu Mustantik İsmet Efendi yaptı. Sorgusu sırasında; Alay kumandanı kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet alay beyi Ömer Şevki, Beşinci alay ikinci tabur kumandanı Binbaşı Lütfi, aynı taburdan sol kolağası Esseyyid Abdulkadir Beyler müşahit olarak hazır bulundular.

Her ne kadar resmi makamlar ve doktorlar Sultan Abdülaziz’in intihar ettiğini açıklasa da, kimse tarafından inandırıcı bulunmadı. Herkes olayın bir cinayet olduğu kanaatinde idi. Daha birkaç gün önce bir darbe yapılmıştı. Darbeciler bir anda ülkenin kaderine hâkim oldukları gibi, istedikleri kararı alacak ve istedikleri icraatı yapacak konumda idiler. Darbeyi yapanlar için V. Murat’ın hastalığı dolayısıyla Sultan Abdülaziz’in hayatta kalması tehlike oluşturuyordu. Kamuoyu, bir Padişahın gizemli ölümü üzerine adeta şok yaşamış, tüm kuşkular Serasker Hüseyin Avni Paşa üzerinde yoğunlaşmış, halk arasında Paşa’ya olan nefret iyice artmıştı.

Kafkasya’da Rus zulmünden kaçarak İstanbul’a gelen Çerkezlerin Zevş kabilesi beylerinden Gazi İsmail Bey’in büyük kızı Nesteren (Nesrin), Pertevniyal Valide Sultan tarafından, Sultan Abdülaziz’le evlendirildi. İsmail Bey’in iki oğlundan Çerkez Hasan Bey, Bahriye Mektebi’nde başladığı tahsilini Harbiye Mektebi’nde tamamlayarak, olaydan dört sene evvel mülazım rütbesiyle mezun oldu. Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından “Yüzbaşı” rütbesiyle, merkezi Bağdat›ta olan altıncı orduya tayin edilmişse de himaye gördüğünden gitmedi. “Dar-ı Şuray-ı Askeri Yaverliği” göreviyle İstanbul’da kaldı ve daha sonra Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaverliğine tayin edildi.

Çerkez Hasan Bey’in ablası Neşerek Kadın Efendi, Sultan Abdülaziz’in hanımı idi. Padişah tahttan indirildiği gün Dolmabahçe Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledilirken mücevher sakladığı şüphesiyle omzundaki şal, Binbaşı İzzet Bey tarafından çekilip alınarak hakarete uğradı. Kadın efendi, “soğuk algınlığı” sebebiyle ateşli hasta idi, omuzları açık bir şekilde Sultan Abdülaziz’le birlikte yağmur altında Boğaz’dan geçirildi ve hastalığı artı. Sultan Abdülaziz, önce kayıkla Dolmabahçe Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledildi, burada Padişah III. Selim’in boğdurulduğu odaya kondu, üç gün sonra da bu defa Topkapı Sarayı’ndan Beşiktaş’taki Feriye Sarayı’na nakledildi.

Sultan Abdülaziz’in tahttan indirildikten 4 gün sonra, hapis hayatı yaşadığı Feriye Sarayı’nda sakalını düzeltmek için istediği söylenen makasla bileklerini keserek intihar etmesi üzerine Neşerek Kadın Efendi geçirdiği şok, bakımsızlık ve hastalığı nedeniyle 11 Haziran 1876 tarihinde öldü. İki yaşındaki kızı Emine Sultan ve dört yaşındaki Şevket Efendi yetim kaldı. Sultan Abdülaziz›in kayınbiraderi kolağası Çerkez Hasan, sultanın hal›inde birinci derecede Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı sorumlu tutuyordu. Çerkez Hasan çok sevdiği Sultan ve ailesine hele de kız kardeşine yapılanları içine sindirememişti. Serasker Hüseyin Avni Paşa Çerkez Hasan’ı tanıdığı ve ondan bir zarar gelebileceğini düşündüğü için tedbiren Bağdat’a tayinini çıkardı. Birkaç gün sonra, Çerkez Hasan’ı çağırtarak bir an önce Bağdat’a gitmesini istedi. Çerkez Hasan Bağdat’a gitmek istemeyince halasının kocası, eski kaptan-ı deryalardan Ateş Mehmet Paşa’nın Cibali’deki konağından serasker kapısına çağırılarak, görev yeri olan Bağdat’a gitmediğinden dolayı tevkif edildi. Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa ile Askeri Şura Başkanı Redif Paşa’ya Bağdat’a gideceğine söz verip serbest bırakıldı. 

Çerkez Hasan halasının konağında, yani Cibali’de kalıyordu. Bekârdı. Cibali’deki konağa dönen Çerkez Hasan iki Rövelver ile kamasını aldı ve (15 Haziran 1876) Hüseyin Avni Paşa’nın Limanı’ndaki Konağına gitti. Bulamadı. Paşanın, Bayezid Soğanağa’da Mithat Paşa’nın Konağında Meclisi Vükela (Bakanlar Kurulu) toplantısında olduğunu öğrendi. 

Kabine toplantısında Karadağ ve Girit’te çıkan isyanlar ve Avrupa devletlerinin bu isyanlar karşısındaki tavrı değerlendirilecekti. Toplantıya, devlet nazırlarından eski Sadrazam Yusuf Kamil Paşa, Adliye Nazırı Safvet Paşa, Ticaret Nazırı Damat Mahmut Paşa, Maliye Nazırı Galip Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi davet edilmemişti Toplantıda; Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa, Maarif Nazırı Cevdet Paşa, Defter-i Hakanı Nazırı Yusuf Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Halet Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Şerif Hüseyin Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Hasan Rıza Paşa, Hariciye Nazırı Raşit Paşa, Tophane Müşiri Rıza Paşa, Sadaret müsteşarı Kabzımal zade Sait Efendi, Amedci Mahmut ve sadaret mektupçusu Memduh Beyler ile ev sahibi Şuray-i Devlet Reisi Mithat Paşa bulunuyordu.

Çerkez Hasan konağı basmaya karar verdi. Gece saat 22:30’da konağa geldi. Üniformalı olması içeri girişini kolaylaştırdı. Görevlilere Paşa ile görüşeceğini söyledi. Toplantıda olduğu söylendi. Beklerim diyerek oradakileri ikna etti. Bunun üzerine sofaya çıkan Çerkez Hasan burada kimsenin bulunmamasından faydalanarak üçüncü kata çıktı ve paşaların toplanmış oldukları odaya daldı. Rövelverini ateşleyerek Hüseyin Avni Paşa’yla Raşit Paşa’yı vurdu. Bu sırada Kayserili Ahmet Paşa, Çerkez Hasan’ı arkasından kollarını kavuşturarak yakaladı. Sedaret mektupçusu Memduh Bey, Mithat ve Rıza Paşa, Larla, Şerif Hüseyin, Yusuf ve Cevdet Paşalar, Sadrazam Rüştü Paşa ve Amedci Mahmut Bey dışarıya kaçtı. Kayserili Ahmet Paşa kendisiyle boğuşan ve elini yüzünü kamayla doğrayan Çerkez Hasan’ı sofaya kadar sürdü, fakat gücü tükendi. Bütün gücüyle Çerkez Hasan’ı yere iterek sadrazamın saklandığı odaya kaçtı. O sırada Hüseyin Avni Paşa salondan dışarı çıkarak sofaya gelmiş ve yere düşmüştü. Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa’nın üzerine tekrar yürüdü, vücudunu kama ile delik deşik ettikten sonra toplantı odasına girerek ilk kurşunda ölen Raşit Paşa’nın boynunu kesti. Oradan paşaların saklandığı odaya saldıran Mithat Paşa’nın adamlarından Ahmet Ağa, ekmek bıçağı ile Çerkez Hasan’a arkadan saldırdı ve boynundan yaraladı. Çerkez Hasan, onu da gözünden vurdu. Sandalye ile avizeye vurarak, yanmakta olan mumlarla odanın perdelerini tutuşturdu. Alt kattaki uşaklar, bir yandan Hasan Paşa Karakolu’na haber verirken bir yandan da Çerkez Hasan’ı ateş altına aldılar. Bu sırada verilen haber üzerine Serasker kapısından nizameyi dördüncü Talia taburundan askerler geldi. odada bulunan paşalar bağırarak Çerkez Hasan’ın öldürülmesini istememeleri üzerine, odanın perdelerini tutuşturup yangın çıkarmağa çalışan Çerkez Hasan Bey’i askerler süngülerle bir kaç yerinden yaralayarak yakaladı. Zorla götürülürken merdivenin alt başında sadaret yaverlerinden bahriye sağ kolağası Şükrü Bey’in kılıcına davrandığını gördü. Çizmesi içine saklamış olduğu rovelveri de ona boşalttı. Şükrü bey boğazına isabet eden kurşunla öldü. Bir nefer de vuruldu. Çerkez Hasan, 5 kişiyi öldürüp, sekiz kişiyi yaraladıktan sonra zincire vuruldu ve Beyazıt’ta Bab-ı Seraskeri denen seraskerlik binasının (İstanbul Üniversitesi Merkez Binası) yanındaki Süleymaniye Kışlası’na götürüldü.

Çerkez Hasan, serasker kapısına getirilip hemen o gece yarısı saat 06:00’da Süleymaniye kışlasında ilk ifadesi alındı. Çerkez Hasan’ın sorgusunu Mustantik İsmet Efendi yaptı. Sorgusu sırasında; Alay kumandanı kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet alay beyi Ömer Şevki, Beşinci alay ikinci tabur kumandanı Binbaşı Lütfi, aynı taburdan sol kolağası Esseyyid Abdulkadir Beyler müşahit olarak hazır bulundular.

Çerkez Hasan›a orduda ne görev yaptığı soruldu. Cevaben olay olduğu zaman sağ kolağalığı rütbesiyle Yusuf İzzettin Efendi›nin yaveri olarak görev yaptığını Sultan Abdülaziz›in tahttan indirilmesiyle birlikte altıncı orduya (Bağdat) tayin edildiğini ve gitmek üzere iken bu olayı işlediğini söyledi. 

Kendisine bu olayı ne zaman yapmayı planladığı sorulduğunda cevaben Sultan Abdülaziz hazretleri hal’ olduğu gün bu işi yapmayı düşündüğünü ve Kayserili Ahmet Paşa ile Hüseyin Avni Paşa’yı vurma niyetinde olduğunu söyledi.

Kendisine paşalar sana ne kötülük yaptı denince, cevaben “nefsim için bu işi yapmadım. Ben Hüseyin Avni Paşa’yı türbedeyken vuracaktım” dedi

Kendisine bu olayın kimin teşvikiyle yaptığı sorulduğunda bu işi kimsenin teşvikiyle yapmadığını millet haini oldukları için paşaları vurduğunu söyledi. 

Kendisine bu olayı yapmadan önce kimseye söyleyip söylemediği soruldu. Kimseye emniyet etmediği için söylemediğini belirtti.

Perşembe günü sabahtan akşama kadar nerde olup ne ile meşgul olduğu soruldu. Cevaben; “Hanemden çıkarak Bab-ı Seraskeriye’ye geldim beni kumandan paşanın yanına götürdüler ve memur olduğum altıncı orduya göndermek üzere karakol altına aldılar. Akşamüstü hassa müşiri Redif Paşa hazretleri beni çağırıp Bağdat’a niye gitmiyorsun dedi. Bende eğer yarın gitmez isem tard edin ne yaparsanız yapın dedim. Bunun üzerine kumandan paşayı temin eyle dedi. Tekrar kumandan paşanın yanına gidip, yarın gideceğim diyerek Cibali’de misafir bulunduğum eniştem merhum Ateş Mehmet Paşa’nın konağına gittim. Bugün Bab-ı Seraskeri’de hapsolduğumu konakta bulunan uşaklara yarın gideceğim eşyalarımı hazır edin dedim. Her ne kadar sayır vakitlerde geldiği yok ise de bu akşam saat yarımda Liva Tayyar Paşa, konağa geldi. Serasker paşa ile reis paşaya veda et dedi. Ben de uşaklara yatağımı yapın hazır dursun diyerek tembih ettim. On beş günden beri üzerimde bulunan iki adet altı patlar Rovelver ve bir adet Çerkez kaması üzerimde bulunduğu halde saat iki sıralarında konaktan çıkıp Cibali iskelesinden kayığa binerek Serasker Hüseyin Avni Paşa yalısına gittim. Paşa burada mı diyerek ağalarına sordum. Mithat Paşa’nın konağına gitti dediler. Yine geldiğim kayıkla Sirkeci iskelesine çıkarak yolda kendi kendime bu işi şöyle yapayım böyle yapayım diyerek doğruca Mithat Paşa’nın konağına gittim. Ağaların odasında biraz oturarak ağalardan birisine serasker paşa burada mı diye sordum, buradalar dediler ve ağalardan birisine Tayyar Paşa gönderdi seraskeri göreceğim dedim. Ağalardan birisi aşağıya gelmekte iken ben yukarı çıktım. Vükelanın olduğu odaya girip bir elimde kama diğer elimde Rovelver olduğu halde davranmayın dediğimde cümlesi ayağa kalktı. Hüseyin Avni Paşa gözüme ilişti. Hemen yedimdeki Rovelver’i ateş ettim. Hüseyin Avni Paşa’yı vurdum ve evvelce zannıma göre hariciye nazırı Raşit Paşa’yı vurduğum gibi hatırıma geliyor. Sonra Hüseyin Avni Paşa’yı vurdum ve kamayı Hüseyin Avni Paşa’nın bir kaç yerine soktum ve tekrar Reşit Paşa’nın boynunu kama ile kestim ve bunların ikisinin de öldüğünü anladım. O sırada Sadrazam Paşa, Mithat Paşa ve Kayserili Ahmet Paşa’nın girdiği odanın kapısını açmak üzere çalışırken ağalardan birisi başıma kama mıdır nedir bilmem bir şey ile vurdu. Onun üzerine Rovelver’i ağaya sıkıp onu telef ettim. Bu sırada zaptiyeler bana tabanca boşalttılar. Mukabele için tekrar bir kaç el silah attım ise de bir kimseye rast gelip gelmediğini bilmem, yaver Şükrü Bey’e bir kurşun isabet ettiyse de hariçten bana atılan kurşunlardan olmalı. Onun üzerine asker geldi. Silahlarımı teslim ettim. Velhasıl ben Hüseyin Avni Paşa, Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı ve ağayı vurup telef ettim. Üç kişiden başka kimseyi vurmadım. Sonra beni tutup bu halde buraya getirdiler” dedi.

Kendisine Ateş Mehmet Paşa’nın konağında kimler olduğu soruldu cevaben Hacı Mehmet Bey ile Harun Beyler vardı dedi. Tayyar Paşa’nın konağa geldiğinde kendisine, “orduya gidecek olman Reis Paşa’dan değil büyüktendir, yani Seraskerdendir” dediğini söyledi. Tayyar Paşa bu iş için sana talimat verdimi diye soruldu. Çerkez Hasan cevaben kendisine iftira edemem. Bana sadece orduya gideceğin büyüğün yüzündendir dedi. Tayyar Paşa bana talimat vermedi dedi. Kendisine biraderi Osman Bey ile bu iş hakkında konuşup konuşmadığı soruldu. Bu konuda biraderiyle hiçbir şey konuşmadığını söyledi

Bu sırada Çerkez Hasan’ın başında bulunan yaralardan ziyadesiyle kan aktığı anlaşılınca Mustantik İsmet Bey saat sekiz sıralarında ifadeye ara verdi. Verdiği ifade kaymakam Esseyyid Osman Tevfik, Dersaadet Alay Beyi Ömer Şevki, Esseyyid Lütfi ve Kolağası Esseyyid Abdulkadir tarafından imza altına alındı

Yarasına bakmak için gelen cerrahı: “Beni ya asacaklar yahut kurşuna dizeceklerdir. Artık nafile yere yaralarıma baktırmak abestir.” diyerek geri gönderdi.

Çerkez Hasan, ertesi cuma günü saat 10:30’da ikinci defa tekrar sorguya alındı. İkinci defaki sorgusunda Kaymakam Tevfik Bey dışındakiler hazır bulundu.

Kendisine daha önceki ifadesinde Sultan Abdülaziz’in vefat günü türbede Hüseyin Avni Paşa’yı vuracağını söylediği hatırlatıldı. “O sırada orduya gideceğin tebliğ edilmemişti” Bu olayı neden işlediği sorulunca cevaben orduya gönderilmeden dolayı değil Sultan Abdülaziz’in ölümünden dolayı Hüseyin Avni Paşa’yı sorumlu tuttuğu için o günü türbede vuracağını söyledi. Ancak fenalık olmaması için bundan vazgeçtiğini söyledi.

Çerkez Hasan, olayı kimsenin teşviki olmadan sadece kendisi tarafından düşünülüp icra edildiğini tekrar tekrar söyledi. Ayrıca Hariciye Nazırı Reşit Paşa›yı vurma niyetinde olmadığını ancak bazı kötü sözler söylediğini işittiği için onu vurduğunu söyledi. Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa›yı da vurmaya niyet ettiğini ancak onu öldüremediğini söyledi. Sorulması üzerine Rovelverlerin beylik değil kama ile birlikte kendi malı olduğunu söyledi. 

Kendisine paşaları şehit ettikten sonra diğer oda kapısını niçin kırmak istediği soruldu. Cevaben; “Ben evvelce vükelanın bulunduğu odaya girdim. Oda kapısının sağ tarafında ve onun üst tarafında Amedci Mahmut Bey ve daha üst tarafında Bahriye Nazırı ve Sadrazam efendimiz ve Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı oturmakta idiler. Davranmayın dediğimde cümlesi birden ayağa kalktı ve beni yakaladılar. Yani Bahriye Nazırı ve diğerleri beni tuttular ancak silahıma davranıp bu işi yaptım. O sırada Sadrazam efendimiz ile Bahriye Nazırı küçük bir odaya kaçtılar. Bahriye Nazırını vurmak için kapıya dayandım kapının arkasında Sadrazam efendimiz ile saireleri durduğu için odaya giremedim” dedi. 

Kendisine silah atıldığı anda odaya aşağıdan yani ağalardan kimse gelip gelmediği soruldu. Cevaben; “Hiç kimse gelmedi. Yukarıya gelenler dahi kaçtılar. Hayli müddet sonra zaptiyeler geldi. İşte ibret olmak üzere bundan sonra vükela dairesinde böyle bir akd-i meclis olduğunda gayet mutabassirane hareket bulunmalı. Çünkü ansızın iki Hırvat gelir bir fenalık etmesi muhtemeldir” dedi. Kendisine böyle bir işe cüret edecek Hırvat var mıdır diye sorulunca bilemediğini ancak padişahın ve vükelanın daima ihtiyatlı davranmaları gerektiğini söyledi

İfadenin sonunda söylediği sözlerin doğru olduğunu, aklının başında olduğunu, iyice düşünüp söylediğini bu olayda hiç kimse tarafından teşvik edilmediğini ve böyle bir olay yapacağını hiç kimsenin bilmediğini söyledi.

Çerkez Hasan, sorgusundan sonra Fırka Divan-ı Harbin’de Reis Süvari Kaymakamı Cemil, azadan Yüzbaşı Adil, Mustantik İsmail ve İsmet Efendilerle kâtip Şefik Efendi tarafından muhakemesi yapıldı. 

Sorgu sırasındaki ifadesini tekrarladı; “Avni ve Ahmet Paşa’ları vurmaya kesin kararlı idim. Fırsat bulursam Mithat Paşa’yı da vuracaktım. Başka kimseyi vurmayı düşünmüyordum. Sultan Abdülaziz, hal’ edilir edilmez bunu tasarladım. Sultan Abdülaziz’in yeniden tahta çıkması lazımdı ama hakan öldü. Bunu haber alır almaz, söylediğim paşaları Sultan Aziz’in cenaze merasiminde, Sultan Mahmut türbesi’nde vurmaya karar verdim. Fakat böyle mukaddes bir merasimde kan dökmenin yakışık almayacağını düşündüm, vazgeçtim. Fırsat kollamaya başladım. O günden beri fırsat arıyordum. Öyle bir şey yapmalıydım ki, ibretolsun, bundan sonra kimse padişah hal’ etmek falan gibi şeylere cesaret edemesin! Aynı zamanda, devlet büyüklerinin kafi derecede muhafaza edilmediklerini de fiilen ispat ettim. Gerek Zat-ı Şahane (V. Murat), gerek nazırlar, sanırım bundan sonra mahiyetlerinde bulunanlara ve muhafaza edilmelerine ziyadesiyle dikkat edeceklerdir. Sorgum bitince telef edileceğimi biliyorum…” dedi. 

Sultan Abdülaziz’in hal’inden ve Hüseyin Avni Paşa’ya olan kininden dolayı bu olayı yaptığını, kimsenin dahli olmadığını söyledi.

16 Haziran 1876 tarihinde Divan-ı Harp’de askerlikten tard edilerek idamına karar verildi. Askerlikten ihraç edilmeyerek idam hükmü verilse kurşuna dizilecekti. Fakat kumandanı öldürdüğünden askere aykırı bir iş yaptığı için askerlikten tard edilmesi kararlaştırıldı.

Hüküm bir gün sonra 17 Haziran Cumartesi günü, güne yeni başlarken henüz sabah karanlığında alelacele Beyazıt Meydanı’nda, büyük giriş kapısının sağ tarafındaki dut ağacına asılarak yerine getirildi. Cesedi iki gün halka gösterildikten sonra, kaldırılıp Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü. 

Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi Süleymaniye Camii Haziresi’ne, Ali Paşa’nın mezarının ayakucuna defnedildi. Hüseyin Avni Paşa’nın ölümü halk arasında sevinçle karşılandı. Çerkez Hasan’a ise o nispette acı duyuldu. Halk arasındaki rivayete göre Çerkez Hasan Bey, yaralarından fazla kan gelmesinden dolayı geceleyin ölmüştü.

Hüseyin Avni Paşa’nın katli üzerine seraskerliğe Bulgaristan meselesi için Edirne’de bulunan serdar-ı ekrem Abdülkerim Nadir Paşa tayin edildi.

Sultan II. Abdülhamit bu hadiseden, biri beş yıl ve diğeri on beş yıl sonra Çerkez Hasan Vakası hakkında tahkikat yaptırdı. Sultan II. Abdülhamit’in iradesi üzerine Çerkez Hasan vakasında konakta bulunan Mithat Paşa’nın uşaklarından Arabkirli Mehmet’in ifadesi 8 Haziran 1892 tarihinde alındı.

Arabkirli Mehmet ifadesinde; “Çerkez Hasan Bey, gece saat iki buçuk üç sıralarında sürücü beygiriyle gelmiş. Doğruca ikinci katta bulunan tütüncü başının odasında oturmuş ve orada bulunan ağalar Hasan Bey’e hayrola deyip sual etmişler. O da yarın Bağdat’a gidiyorum. Serasker Kaymakam Redif Paşa beni çağırtmış gittim. Kendisini gördüm ve harcırahımı verdikten sonra Serasker paşa seni gitmeden görmek istiyor demesiyle yalıya gittim. Hüseyin Avni Paşa’nın burada mecliste olduğunu haber aldım geldim göreceğim. Sonra Serasker paşanın ağası Reşit Ağa şimdi meclis var içeri girme. Abdeste filan çıktığı vakit söylerim demiş. Hasan Bey de sofada dolaşıyormuş sonra nasılsa bir aralık üst kata çıkmış mütercimin ağası Salim Ağa meclis odası kapısının önünde kanepede uyuya kalmış ve Mithat Paşa’nın ağası Yusuf Ağa da karlığa su doldurmak için kilere gitmiş olduğunu kapıyı açmış içeriye girmiş. Onun üzerine tabanca sesleri işittik. Hatta ondan evvel Çerkez Hasan Bey üst kat salonuna çıkmış ve usul ile meclis odası kapısını aralık edip bakmakta iken mütercimin ağası aman çekil görürler de sonra bize tekdir gelir demiş ve kapıyı kapatmış imiş. Ondan sonra Hasan Bey arz ettiğim gibi içeri girmiş ve yukarıda silah sesleri işitilince herkes birbirine karıştı. Ben alt katta kahve ocağında idim. Oradan ikinci kata çıktım. Baktım ki üçüncü katın merdivenine yaverler, ağalar, çavuşlar toplanmışlar yukarıya çıkamıyorlar, bağırıyorlar ve kimisi yukarı çıkmayın vurur diyorlar idi. Yaverlerin bellerinde kılıçlar var idi. Ama yukarı çıkamıyorlardı. Çavuşların var mı idi yok mu idi bilmiyorum. O sırada Mithat Paşa’nın ağası Ahmet Ağa yukarıya gidip Çerkez Hasan Bey’i arkadan kucaklamış fakat Hasan Bey rovelver ile bir gözünden vurup öldürmüş ve orada o gece işittiğime göre evvela Hüseyin Avni Paşa’yı davranma serasker diyerek göğsünden vurmuş. Hüseyin Avni Paşa sürünerek dışarı salona çıkmış. Hasan Bey üzerine hücum edip kama ile birçok yerinden vurmuş sonra da odaya girip sandalyede şaşırıp kalmış olan Hariciye Nazırı Reşit Paşa’yı sol memesinden kurşun ile vurup öldürmüş. O sırada Kayserili Ahmet Paşa, Hasan Bey’i tutmak istemiş onu da kama ile kulağından vurmak üzere savuşmuş. Bunun üzerine Hasan Bey odadaki avizeyi sandalye ile vurup kırarak yanmakta olan mumlar düşüp pencereleri tutuşturmuş ve Mithat Paşa ve mütercim ve sair mevcut paşalar yandaki odaya girip kapının arkasına kanepe ve sandalyeler tıkamışlar. Hasan Bey kapıyı kama ile delmeye çalışmış. İçerde mütercim yapma evladım, ihtiyarlığımıza hürmet et demiş. O da korkma sen milletin babasısın sana bir şey yapmam demiş. O esnada serasker kapısından bir yüzbaşı kumandasında bir bölük askerle gelip kapıdan girince mevcut olan bahçe içinde yüzbaşının emriyle birden ateş ettiler ve kurşunlar da kargir kısma isabet ettiği gibi ahşap kısma da isabet edip bazı tavanlara girmiş. Askerin bu ateşinden herkes korktu. Ben de ol vakit kahve ocağında peykenin altında saklandım. Askerin ateş etmesine müteakip taburun binbaşısı yetişip yüzbaşıya anlamadan ateş emrini nasıl veriyorsun dedi ve askeri tertip ile içeri aldı. Ve yirmi nefere kadar süngü taktırdı ve yukarı çıktı. Hasan Bey askeri görünce ben askere silah atmam diyerek elindeki rovelveri verip teslim olmuş. Paşalar da odadan aman Hasan Bey’i vurmayın sağ tutun diye bağırdıklarını işittim. Hasan Bey süngü ile yaralanmıştı fakat teslim olmazdan evvel mi sonra mı bilmiyorum. Ancak Hasan Bey asker elinde silah olmadığı halde aşağı indirilirken Bahriyeli Yaver Şükrü Bey kılıçla üzerine mi varmış yahut fena bir söz mü söylemiş Hasan Bey çizmesinin koncunda saklamış olduğu rovelveri çıkarıp vurmuş ve Şükrü Bey aşağı yuvarlanıp vefat etti. Ondan sonra Hasan Bey’i orta katın meydanın götürdüler. O sırada ben baktım. Hasan Bey de dışarıdan yara eseri görülmüyordu. Fakat bir eli üzerinde dayanmış ıstırap halinde duruyordu. Hasan Bey tutulduktan sonra o vakit zaptiye nazırı olup hanesi Laleli’de bulunan Sabri Paşa geldi ve Mithat Paşa ve sair paşalar da Hasan Bey’in etrafında bulundukları halde zaptiye nazırı şifahen seni kim teşvik etti bunu niçin yaptın diye sordu. Hasan Bey de o benim bileceğim iş dedi. Sonra Hasan Bey’i alıp serasker kapısına götürdüler. Ve cenazeleri de kaldırıp serasker kapısına götürdüler. Konakta yıkamadılar nerede yıkandıklarını bilmiyorum. Mithat Paşa’nın tütüncü başısı Elmas Ağa yukarıda silah patırtısı olup herkes merdivene toplandığı esnada bahçeye çıkıp üç dört rovelver attı. Ben de kahve ocağının penceresinden gördüm. Ne yapıyorsun dedikleri vakit işitsinler de gelsinler diye attım dediğini işittim. Fakat asıl maksadı neydi bilmem.” dedi. İfade sırasında kendisine Serasker Kaymakamı Redif Paşa’nın o gece konağa gelip gelmediği soruldu. Konağa gelmediğini söyledi. Damat Mahmut Paşa’nın orada olup olmadığı sorulduğunda hatırlamadığını söyledi.

Gerek Çerkez Hasan’ın ve gerekse Arapkirli Mehmet’in sorgusunda sorulan suallerden anlaşılıyor ki bu hususta Tayyar Paşa’nın zan altında olduğu gibi Redif ve Damat Mahmut Paşalardan da şüphe edilmiştir. Yusuf İzzettin Efendi’nin de ismi söylenmiş ise de hakikat bilinememiştir. Hadise ister planlı isterse bizzat Çerkez Hasan’ın kendi hareketi de olsa Hüseyin Avni Paşa’nın ölümü herkesi memnun etmiştir.

Olay gününü orada bulunan Mahmut Celalettin Paşa, aşağıda ki gibi anlatmaktadır; 

“-Davranmayın!..” narasıyla toplantıda hazır olanları  tehdit ve bir elinde kama, diğer elinde tabanca bulunduğundan, onları göstererek hemen odanın en başında oturmakta olan Hüseyin Avni Paşa’nın göğsüne bir kurşun attı. Hüseyin Avni Paşa ellerini yukarı doğru kaldırarak harekete başlayınca tabanca kurşunları birbirini takip ederek patlamaya başladı. Bu arada açık bulunan oda kapısına doğru da kurşun atıyordu. Toplantıda bulunanlar neye uğradıklarını bilemediklerinden ve o günlerde Abdülaziz Han’ın yakınlarının tüm paşaları yakalayıp idam etme kasdının da tahmin edilmesinden dolayı, bu kişinin tek başına bu baskına cüret edemeyeceğini düşünerek, bunun arkasında kalabalık yardımcıları bulunduğu zannıyla toplantıda bulunanların çoğu sofaya açılan ve yan odalara giden kapılardan kaçmak için hücum ettiler. Ben de yanımda bulunan Mithat Paşa’nın can havli ile sofa tarafından, canını kurtarmak için koştuğunu görüp o tarafa kaçtım. Merdiven başına vardığımda Mithat Paşa’yı yere düşmüş ve dehşet içinde kalmış olarak gördüm. Can havliyle aşağıdan hücum eden görevlilerin ayakları altında kalmamak telaşıyla tarifi imkânsız bir panik içinde alt kata koştum kurtuldum. Ama toplantı odasında tabanca sesleri devam ediyordu. Yanan barut ışıkları şimşek gibi etrafa yayılmakta olduğundan, neler olduğunu, vekillerden kimlerin öldüğünü, kimlerin kaldığını o anda bilmek imkânsızdı. Kaçıp kurtulanların her biri, sıranın kendilerine gelmekte olduğu endişesiyle dehşet içinde bekleşiyorlardı. O esnada sokak kapısından, mahalle halkından ve silah sesleriyle koşup gelen zaptiye neferlerinden oluşan bir kalabalık ortaya çıktı. Daha sonra Seraskerlik binasından birkaç bölük asker çağırılmıştı. Böylece konağın avlusu savaş meydanına döndü. Askeri güçler içeriye girip, merdivenleri yukarı çıkmaya başladılar. Toplantıyı basan adamın üzerine yürümeye başladılar. O ise Hüseyin Avni Paşa’yı göğsünden vurmuş, Paşa can havliyle sofaya kadar gelmiş ve orada düşmüş idi. O kişi Hüseyin Avni Paşa’nın bu hareketini görünce üzerine doğru gelirken Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa üzerine atlamış, arkasından ellerini tutmak istemiş ve tabancasını elinden almaya teşebbüs etmişti. Kamasını sıyıran baskıncı, Ahmet Paşa’nın elini yüzünü ve kollarını yaralamış olduğundan can havliyle kendini toplantı odasının yanındaki küçük odada gizlenmeye çalışan Sadrazam ve üyelerden Halet Paşaların yanlarına gidip kapıyı kapatmıştı. Bunun üzerine baskıncı sofaya çıkıp, Hüseyin Avni Paşa’yı kanlar içinde yatmış bulunca, bu hala yaşıyor diye üzerine çöküp kama ile vücudunu parça parça etmişti. Bundan sonra geri odaya girerek korkudan bayılmış olan Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı da, bana engel olur endişesiyle boynundan tabanca ve kama ile öldürüp vekillerin bir kısmının gizlendiği odaya yönelmişti. Bu sırada Mithat Paşa’nın efradından olan Ahmet Ağa adında bir kişi ekmek bıçağı ile ensesinden vurmuş ve vurmaya devam ederken baskıncı onu da tabancasıyla öldürmüştü. Ortalığı karıştırmak için avizede yanmakta olan mumları söndürmüş, odanın perdelerini tutuşturmuştu. Bir yandan da kapalı olan oda kapılarına yüklenerek, bağırarak saklanmış olan nazırları ismen çağırmaya ve kapıları açmalarını istemeye başlamıştı. Bunu duyan Sadrazam alçak ve babacan bir sesle: -Oğlum kapıyı açamam! Sen hiddetlenmişsin! Bana bir şey yapmayacağını biliyorum da, hiddet arasında belki bir fenalık olur diye çekiniyorum. Diyerek onu caydırmaya çalışırken, bir taraftan da arkadaşları ile kapıların arkasına dayanmaya çalışıyor imiş. Her ne ise asker yetişip baskıncıyı süngüleri ile etkisiz hale getirip yakaladılar ve aşağı indirmeye başladıklarında, kolağası Şükrü Bey’i ve bir askeri de öldürdü. Böylece 5 kişiyi öldürüp üç kişiyi de yaralamış oluyordu. Kendisi Babı Seraskeri hapishanesine götürüldü.”

Olayın cereyan şekli tarihçiler tarafından değişik şekillerde anlatılmış. Olay yerinde (toplantıda) bulunanlardan birisi de zamanın ünlü tarihçilerinden Ahmet Cevdet Paşa’dır. Ahmet Cevdet Paşa, Maarif Nazırı sıfatıyla toplantıya iştirak etmişti. Olayı en doğru şekilde öğrenmek isteyen Padişah Sultan II. Abdülhamit, yazılı şekilde Ahmet Cevdet Paşa’dan olayın cereyan şeklini anlatmasını istemiş. Ahmet Cevdet Paşa “Arize” başlığı ile olayı Padişaha aşağıdaki gibi sunmuştur.

“Hüseyin Avni Paşa’nın Mithat Paşa konağında katledildiği gece kulları da orada bulunmaktaydım. Olayın ayrıntıları ile anlatılması emrini almam üzerine tanık olduğum olaylar aşağıda anlatılmıştır

O vakit devletin idaresi üç kişinin yani Rüştü, Mithat ve Avni Paşa’ların elinde idi. Hükümet ise ortak kabul etmediğinden her biri diğerini defedip tek başına hükümet etmek sevdasında bulunmaları esasen normaldi. Asker, Avni Paşa’nın elindeydi. Kaptan-ı Derya Kayseri’li Ahmet Paşa’da onun gölgesi hükmündeydi ve deniz kuvvetleri onun elindeydi. Binaenaleyh Rüştü ve Mithat Paşa’ları aradan çıkarıp kendisi diktatör olmak sevdasında bulunduğu anlatılır. Zaten kötü huylu, korkunç bir insandı. Mithat Paşa ise genç, Türkler arasında sayılan birkaç şahsın liderleri mevkiindeydi. İngiltere sefareti Mithat Paşa’ya ziyadesiyle sahip çıkıyordu…

Oturduğumuz sofanın sağ tarafında Avni ve Kaptan Paşa’lar oturuyorlardı. Sofanın alt tarafında bir odaya açılan bir kapı vardı. O kapının sağ tarafındaki sandalyede ben oturuyordum. Alt tarafımda Rıza Paşa, onun alt tarafında Mithat Paşa oturuyordu. Karşımızda Raşit Paşa, Şerif Hüseyin Paşa ile Maliye Nazırı Yusuf Paşa oturmuşlardı. Halet Paşa iki taraf arasında gidip gelmekteydi. O sırada merdivenlerden kaputu sırtında  bir subay çıkıp üzerimize geldi ve yaklaştığı sırada ‘davranma Serasker Paşa’ diye hızla yürüdü. Raşit Paşa’nın hizasına gelir gelmez elindeki rovelver tabancasını Avni Paşa’nın sinesine ateşledi. Mithat Paşa ile Rıza Paşa hemen harem kapısına kaçıp, sıvıştılar. Şerif Hüseyin Paşa ile Yusuf Paşa ise yan odaya kaçtılar. Ben de arkalarından aynı odaya girdim. O sırada selamlık merdiveninden sofaya doğru bir kalabalık çıkmakta ve avludan tabanca sesleri işitilmekteydi. İsyancı bir grubun meclisi bastığı aklıma geldi. Odanın diğer kapısından çıkmak istedim. Meğer sofanın kiler merdiveninin başına varmışım. Hademeden bir grup, silahlı olduğu halde kapıyı tutmuşlardı. İçlerinden birini tanıdım. Onun yardımıyla aşağı indiğimde kendi uşağıma rastladım. O da bir bıçak bularak müdafaa durumuna geçmişti. Yukarıda tabancalar sıkılıyor ancak ne olduğunu bilemiyorduk. Çerkes Hasan’ın yalnızca ferdi olarak konağı bastığı kimsenin aklına gelmiyordu. Uşak ve fener getiren arabacı ile avluya çıktık. Bu arada Koska’daki askeri bir müfreze gelip konağa girdi. Bende geri dönüp durumu öğrendim. Mithat Paşa ve Yusuf Paşa ile ben kulları selamlık dairesine kaçtığımızda Avni Paşa ağır yaralanmış olduğu halde revolverini çıkarmaya çalışırken Çerkes Hasan üzerine doğru yürüyünce Kaptan-ı Derya Kayseri’li Ahmet Paşa arkadan yanaşıp kollarını kavrayarak tutmuş, Rüştü Paşa hemen yerinden kalkıp arkadan kaçarak Raşit Paşa’nın yanındaki odaya girmiş. Halet Paşa ile aynı odada birleşmişler. Çerkes Hasan ise kendisini tutmakta olan Ahmet Paşa’nın önce kulaklarını yırtmış, arkasından kendisini kavrayan parmaklarını Çerkes kamasıyla doğrayarak silkinip kurtulmuş, avını kaçırmış avcı gibi tekrar Avni Paşa’yı büyük salonda yakalayarak, sıktığı bir iki kurşunla yetinmeyip, kamasıyla karnını yarmış ve birçok yerini pare pare eylemiş. Sonra sofaya geri dönmüş sandalyede oturan Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı görünce başına bir kurşun sıkmış, Paşanın hiç kımıldamadan oturduğuna bakılırsa daha evvel korkusundan can verdiği anlaşılmıştır. Çerkes Hasan, sonra Rüştü Paşa’nın bulunduğu odanın kapısına yüklenmişse de açamamış, odanın diğer kapısına hücum etmişse de o kapıyı da Halet Paşa muhafaza etmiştir. Çerkes Hasan, Rüştü Paşa’ya ‘sen milletin babasısın, Rıza Paşa da velinimetimdir. Size bir şey yapmayacağım. Kayserili’yi verin’ demiş. Rüştü Paşa da ‘evladım şimdi çok hiddetlisin savuş git’ demişse de Çerkes Hasan bu defa kapılara kurşun sıkmaya başlamıştır. Mithat Paşa’nın Ahmet Ağa ismindeki uşağı arkadan sokularak Çerkesi ensesinden yaralamış, O da geri dönerek uşağa tabanca sıkıp öldürmüştür. O arada müdahale eden bir subayı da çizmesinden çıkardığı tabanca ile vurup öldürmüştür. Bu kısımları ben görmedim. Bunlar duyduğum şeylerdir. Olaydan sonra Rıza Paşa’nın saraylı Çerkes hanımının ‘Çerkes Hasan elleri nur olsun ne iyi etmiş’ dediğini işittim.”

Sultan II. Abdülhamit, saltanatının ilk günlerinde bu dut ağacını kökünden kesti. 

Olayı izleyen yıllarda Sultan II. Abdülhamit, amcası Sultan Abdülaziz’in, aralarında Hüseyin Avni Paşa’nın da bulunduğu erkân-ı hâl (tahttan indirenler) denen kişiler tarafından öldürüldüğü savını ileri sürünce, Çerkez Hasan bir kahraman sayıldı ve Edirnekapı’daki mezarı şehit anıtı olarak yaptırıldı.

Edirnekapı’ya defnedilen Çerkez Hasan’ın mezar taşını bir rivayete göre Pertevniyâl Sultan, bir rivayete göre de Sultan II. Abdülhamit yaptırdı. Etrafı demir parmaklıkla çevrili mezarının büyük taşında; “Ümerâ ve guzât-ı çerâkisedenİsmâil Bey’in oğlu olup, harb okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesinde iken genç yaşında velînîmeti uğrunda fedâ-yıcân eden Çerkes Hasan Bey’in kabridir” yazısı yer almaktadır.

Çerkez Hasan, halk arasında kahraman olarak kabul edilmiş, hakkında mersiyeler yazılmış ve türküler yakılmıştı. Eşref Paşa tarafından yazılan mersiyenin bir beyti şöyledir;

“Rabb-i izzet cennet etsin kabrini Çerkes Hasan  Kamet-i Avni’ye ol esnada biçmişti kefen” 

Hüseyin Avni Paşa’nın öldürülmesi ile ilgili olarak çeşitli fikirler ileriye sürülmüş. Mithat Paşa’nın kabineye hâkim olmak ve Kanun-i Esasi için onay almak yolunda kendisini engelleyecek tek güçlü kişiyi ortadan kaldırmak üzere bu olayı hazırladığına inananlar olduğu gibi, Çerkez Hasan’ın Sultan Abdülaziz’e yakınlığından dolayı intikam almak duygusuyla bu cinayetin işlendiğine hükmedenler de vardı.

Tarihçi İsmail Hami Danişmend, cinayetlerin sebebi ni şöyle tarif eder; “Sultan Aziz’in haremi ve Hasan Bey’in ablası olan Neş’erek Kadın Efendi, padişah ve halifenin tahttan indirilmesinden sonra Feriye Sarayı’na götürülmüştür. Bu esnada eski padişaha ve ailesine hırs ve kin besleyen bir görevli; hanım sultanın üzerinde ve başındaki şalı kaba ve terbiye dışı bir şekilde çekip almış ve kendisini oradaki askerler ve diğer erkekler önünde bir İslam halifesinin haremine asla yakışmayacak şekilde o zamanın anlayışına göre çıplak bırakmıştır. Neş’erek Hanım Sultan, dört gün sonra vefat etmiştir. Soydan gelen ahlaki anlayışa göre Çerkez Hasan Bey’in saltanata, eniştesine ve ablasına yapılan bu hareket ve hakaretleri affetmesi o zamanın ölçüleri içinde elbette imkânsızdı.”

Haluk Y. Şehsuvaroğlu, yazdığı “Sultan Aziz” adlı eser de Çerkez Hasan Vakasının arka planına pek gitmez. Yalnızca vak’ayı bir tayin meselesine bağlar.

İngiliz sefiri Sir Henry Eliot şu değerlendirmede bulunur: “Abdülaziz’i hal’ hususunda fevkalade önemli bir hizmette bulunduysa da kalbe meşrutiyet’i sevenlerden değildi. Seraskerlik makamında sergilediği davranışlar göz önüne alınırsa Meclis-i Mebusan’ın kurulmasını kabule niyeti yoktu. Kısa süre içinde Mithat Paşa ile arasında farklı görüşler ortaya çıkacağı açık olduğundan, ölümü ekser kimseler tarafından isabet sayılmıştı.”

İbrahim Alaettin Gövsa, Hüseyin Avni Paşa ile ilgili şu satırları yazmaktadır: “Hüseyin Avni Paşa doğru mizaçlı, memleketini seven cesur bir askerdi. Zamanında çok nüfuz ve ehemmiyet kazanmıştı. Abdülaziz’in istibdadile, sefahetile memlekete bela kesildiğini takdir etmiş ve onu tahtından indirmek suretiyle hayatını tehlikeye koymuştur.”

KAYNAKLAR:

1 - Yılmaz Öztuna, “Bir Darbenin Anatomisi” Ötüken Yayınları, 2013

2 – Samih Nafiz Tansu, “İki Devrin Perde Arkası – Hüsamettin Ertürk (Teşkilatı Mahsusa Başkanı”, Ararat Yayınevi, 1969

3 - Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Siyasal Cinayetler” Altın Kitapları, 1993

4 - İ. H. Uzunçarşılı, Yılmaz Öztuna, “Bir Darbenin Anatomisi; Çerkez Hasan Vak’âsı” Yedikıta Sayı 38 ve 45

5 - Kafkas Dernekleri Federasyonu (Kaffed), “Ahmet Cevdet Paşa’nın Kaleminden Çerkes Hasan Vak’ası” Nart Dergisi 85. Sayı, 2013

6 - Meltem Valandova, “Hüseyin Avni Paşa” Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ankara-2007

7 - Akif Edip, “Sultan Aziz’in Katillerinin Defterini Düren Zabit Çerkez Hasan” 2011

8 - Ömer Faruk Yılmaz, “Bir Şehid Sultan Abdülaziz Han”, Çamlıca Yayınları, 2013

9 - Süleyman Kani İrtem, “Sultan Abdülaziz ve Bir Seraskerin İhtilali” Temel Yayınları, 2004

10 - Süleyman Kani İrtem, “Sultan Murat ve Ali Suavi Olayı” Temel Yayınları, 2003

11 - İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Çerkez Hasan Vak’âsı”, Belleten, C. IX F. 9

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adliyehaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.