İstanbul Anadolu Adliyesi  Hakimi AbdülVahap DABAKOĞLU
Köşe Yazarı
İstanbul Anadolu Adliyesi Hakimi AbdülVahap DABAKOĞLU
 

2. Dünya Savaşı TAYVAN

Nasıl bir zangırtıydı bu, ne olmuştu hiç bilemedi Tsai. Henüz altıncı yılını sürdüğü ömründe çokça patlama duymuştu ama bu sefer ne olduysa evlerinin üstüne inmişti. Resmi olmasa yüzünü anımsayamayacağı babası askere alındıktan sonra tüm varlığıyla ona kanat geren annesinin bir ara karnı şişmiş, annesi elinde küçücük bir bebekle yorgun, bitkin geri dönene kadar belediye binasında kalmıştı. Şimdi annesi yerde yatıyor, kardeşi olduğu söylenen bebek ise ağlamaktan halsiz artık sadece hafifçe inleyebiliyordu. İki gündür, yüzü parçalanmış, kolu bacağı ayrılmış annesinin parçalarını yapboz gibi birleştirmeye, kanlı bedenini temizlemeye çalışmıştı. Bebek bir şey yiyemiyordu, sadece su verebilmişti. Ama çok öksürmüştü bebek. Daha önce beslememişti ki. Aklına bir şey geldi. Bebeği alıp sararmış yüzünü annesinin çıplak memesine bastırdı. Yok! Olmuyordu.. Kendi de mutfaktaki ekmeği yiyip bitirmişti. Açtı. Duvarların içinden dökülen tozlardan yemişti ama onlar doyurmuyordu. Bir süre sonra bebeğin inlemesi kesildi. Bebek soğudu, morardı. Yavaş adımlarla yanına gitti bebeğin. Karanlıkta parlayan gözleri annesininkilere benziyordu. Anlamıştı. Bebeği alıp çıplak ayaklarıyla sokağa çıktı, kalabalığın sesine doğru gitti. Şehirde sağlam tek bir şey kalmamış mıydı? Meydana vardığında üst üste yığılmış cesetleri gördü. Yüzlerce ceset. Yaklaştı, kardeşini yumuşak hareketlerle ceset tepesinin konforlu olduğunu düşündüğü bir kenarına bıraktı, üstünü örttü. Hiç böyle bir koku duymamıştı. Hiçbir şeye benzemiyordu. Çok yoğun, çok soğuk, kötü bir kokuydu bu. İnsanlar böyle mi kokardı? Biraz uzaklaşıp ağlaşan biçare topluluğun arasında kardeşi için asker gibi dik durarak biraz bekledi. Sonra annesi geldi aklına, sonra babası. Babasını da bir daha göremeyecek olmalıydı. Onlar için de asker gibi bekledi. Böylece beş dakika bekledi. Yakında çorba sırası vardı ama, istemedi. Oradan gitmeliydi. Hem de koşarak gitmeliydi. Nereye sorusunun cevabını bilmiyordu ama hemen, hemen gitmeliydi. Koştu, koştu. Çıplak tabanlarını yere vura vura koştu. Var gücüyle koştu. Hırsla, ağlayarak koştu. Durmak istemiyordu. Koştukça koşuyordu. Kim bilir, belki çok hızlanırsa kanatlanırdı, bir yere varırdı. Keşke, keşke koşarak uçabilseydi. İstanbul Anadolu Ağır Ceza Hakimi Abdul Vahap DABAKOĞLU
Ekleme Tarihi: 07 Aralık 2025 -Pazar

2. Dünya Savaşı TAYVAN

Nasıl bir zangırtıydı bu, ne olmuştu hiç bilemedi Tsai. Henüz altıncı yılını sürdüğü ömründe çokça patlama duymuştu ama bu sefer ne olduysa evlerinin üstüne inmişti. Resmi olmasa yüzünü anımsayamayacağı babası askere alındıktan sonra tüm varlığıyla ona kanat geren annesinin bir ara karnı şişmiş, annesi elinde küçücük bir bebekle yorgun, bitkin geri dönene kadar belediye binasında kalmıştı.
Şimdi annesi yerde yatıyor, kardeşi olduğu söylenen bebek ise ağlamaktan halsiz artık sadece hafifçe inleyebiliyordu. İki gündür, yüzü parçalanmış, kolu bacağı ayrılmış annesinin parçalarını yapboz gibi birleştirmeye, kanlı bedenini temizlemeye çalışmıştı. Bebek bir şey yiyemiyordu, sadece su verebilmişti. Ama çok öksürmüştü bebek. Daha önce beslememişti ki.
Aklına bir şey geldi. Bebeği alıp sararmış yüzünü annesinin çıplak memesine bastırdı. Yok! Olmuyordu..
Kendi de mutfaktaki ekmeği yiyip bitirmişti. Açtı. Duvarların içinden dökülen tozlardan yemişti ama onlar doyurmuyordu. Bir süre sonra bebeğin inlemesi kesildi. Bebek soğudu, morardı. Yavaş adımlarla yanına gitti bebeğin. Karanlıkta parlayan gözleri annesininkilere benziyordu. Anlamıştı.
Bebeği alıp çıplak ayaklarıyla sokağa çıktı, kalabalığın sesine doğru gitti. Şehirde sağlam tek bir şey kalmamış mıydı? Meydana vardığında üst üste yığılmış cesetleri gördü. Yüzlerce ceset. Yaklaştı, kardeşini yumuşak hareketlerle ceset tepesinin konforlu olduğunu düşündüğü bir kenarına bıraktı, üstünü örttü. Hiç böyle bir koku duymamıştı. Hiçbir şeye benzemiyordu. Çok yoğun, çok soğuk, kötü bir kokuydu bu. İnsanlar böyle mi kokardı?
Biraz uzaklaşıp ağlaşan biçare topluluğun arasında kardeşi için asker gibi dik durarak biraz bekledi. Sonra annesi geldi aklına, sonra babası. Babasını da bir daha göremeyecek olmalıydı. Onlar için de asker gibi bekledi. Böylece beş dakika bekledi. Yakında çorba sırası vardı ama, istemedi. Oradan gitmeliydi. Hem de koşarak gitmeliydi. Nereye sorusunun cevabını bilmiyordu ama hemen, hemen gitmeliydi. Koştu, koştu. Çıplak tabanlarını yere vura vura koştu. Var gücüyle koştu. Hırsla, ağlayarak koştu. Durmak istemiyordu. Koştukça koşuyordu.
Kim bilir, belki çok hızlanırsa kanatlanırdı, bir yere varırdı.
Keşke, keşke koşarak uçabilseydi.
İstanbul Anadolu Ağır Ceza Hakimi Abdul Vahap DABAKOĞLU
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adliyehaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.